"Her tebessümünde bahar doğuyor, her fotoğrafta aşkımız ölümsüzleşiyor"
"Gerçek mutluluk, sevmekle ve sevilmekle başlar."
İki Yakın Arkadaş… Lise Sıralarından Bugüne… Uzun Bir Hikaye… Geçen Onca Zaman…yaşanan onca şey… bizi, birbirimizden habersiz, birbirimize hazırlayan bir hayat öyküsü… Bilmezdik. Sen lisede oturduğum sıranın konumundan mimiklerime kadar hatırlarken, seni her aradığımda saatlerce konuşmak istemekten keyif alırken bilmezdik birbirimize ait olduğumuzu. Kardeşinin evlenmesini, annenin hastalığını, babanın şekerini, kendi evinizden ayrılış sürecini, üniversiteye gitmeyi ne kadar istediğini ve çabanı hatta başkasıyla evlenmenin kıyısından döndüğünü, başarılarını, yüzlerce kişiye muhteşem hitabetini, arkadaşlık ilişkilerini, hem cinslerinle olan sıkıntılarını, matematiği çok sevmediğini, edebiyatı ise çok sevdiğini, kitaplara boğulduğunu, çok güzel şiirler okuduğunu, çok duygusal olduğunu, hayvanları çok sevdiğini, çantanda mama ve salam ile dolaşıp kedi beslediğini ve daha nicesini… tüm bu yazdıklarıma seninle arkadaş sıfatıyla şahit oldum. Hayatındaydım aslında. Hepten bugüne…bugün.. bugün senin hayatında arkadaş sıfatından terfi etmiş bir şekilde duruyorum. Sevgili değil, sevdiğin olarak yanındayım. Temeli sağlam bir arkadaşlığa dayanan ve sonsuzluğa uzayan ilişkimizin diğer başkahramanı cilve…hayatın ve kaderin en güzel cilvesi oldun bana.
Gel gelelim çay meselemize. Serin bir temmuz akşamı…aylardır kafanda planını kurup kararını verdiğin ve söylemek için sınavın bitmesini beklediğin 31 Temmuz akşamı…heyecanın eline, yüzüne yansıyordu. Ben tabii her şeyden bihaber. “Bir çay daha içelim mi?” diye diye damarlarımıza kan yerine çay akıyordu artık Ve nihayet! bizi bugüne kadar getiren ve sonsuzluğa götürecek olan o cümleler dökülmüştü ağzından. Hayatını benle birleştirme kararı aldığını ballı ağzından söylüyordun yüzüme yüzüme. İçtiğim en güzel çay, geçirdiğim en güzel dakikalardı. Çocuk heyecanı sarmıştı. Yarın bayrammışçasına neşe dolmuştu içim. Nefesti. Bana hayatımın nefesini vermiştin. İyi ki!..
Anlatılacak, yazılacak, çizilecek çok şey yaşadık akıp giden zamanda. Direklerden döndüğümüz, birbirimizi kaybedeyazdığımız ne çok an yaşadık da üstesinden öle öle de olsak gelebildik. Öykümüzü yazadursam belki cilt cilt kitap yazmam gerekecek. “Seni, anlatabilmek seni” demiş şair. Anlatabilmek seni, haddimi aşar. Kelimelere sığmaz gülüşlerin. Karşılığı yok masumiyetinin, benzeri bulunamaz güzelliğinin.
ÇOK BÜYÜK EMEK.. Rağmenlerle ilmek ilmek…sabırsızlığına rağmen, duygusallığına, kesinliğine, belirsizliğe tolerans göstermeyişine rağmen, bazen güçsüzlüğüne, bıkkınlığına ve sıkışmışlığına rağmen, KENDİNE rağmen…İlmek ilmek ördün her şeyi.
Gösterdiğin sabrın anlayışın, merhametin, sağduyun, gücün için, varlığın için
TEŞEKKÜRLER! Anlamın ve hayatıma kattığın anlam için TEŞEKKÜRLER! He! Kuru kuruya
teşekkür olmaz elbette. Nişanda yiyeceğimiz fıstıklı dondurmalı Antep baklavalarını
saymazsak kalan bütün ömrümde, çektiğin ve çektirdiğim bütün acıları,
özlemleri,zorlukları sana unutturacak; bütün teşekkürlerimi kalbine işletecek ve doymak
bilmez sevgimle seninle artık aynı evde, aynı hayatta, aynı yolda yürüyeceğim.
Hastalıkta, sağlıkta; iyi günde, kötü günde senin yanında olacak ve ellerinden
tutacağım. SENİ ÇOK SEVİYORUM SEVGİLİM.
Sözlerime son bir soru ile son veriyorum. Cevabını duymak için karşında olacağım😊
Benim için bir kez daha kaydırmanı rica ediyorum. →
“BUNDAN SONRAKİ BÜTÜN ÇAYLARINI BENİMLE İÇER MİSİN?”